Bildiğiniz gibi bütün teknolojik gelişmelerin başlangıcında savaş teknolojisi öncü olmuştur.
Ultrasonografik ses dalgalarının kullanımı da önce sonar denilen aygıtlarla mayın ve denizaltıların yerlerini tespit etmekle başlamıştır. 1960’lardan itibaren ticari olarak satışa sunulan tıbbi ultrasonografi cihazları 1970’li yılların sonlarına doğru geniş olarak kullanılmaya başlanmıştır. Sürekli olarak teknolojik değişim ve gelişimle birlikte daha iyi görüntüleme imkanları tıbbın hizmetine sunulmaktadır. Bugün itibarıyle gelinen en son nokta 4 boyutlu ultrasonografidir.
Üç boyutlu ultrasonun ilk kullanılmaya başlanılması 1991 yılıdır. Amerika’ da FDA (Food and Drug Administration) 1997’de onay verdikten sonra çalışmalar daha da hızlandırılarak bugün 4. boyutla (zaman boyutu) ulaşılmıştır.
Bunun anlamı şudur : 3 boyutlu ultrason cihazı ile normal tarama yaptıktan sonra, bilgisayar programı taranılan organ veya dokunun hacmini belirlemekte ve ekranda alınan 2 boyutlu görüntü daha sonra 3 boyutlu izlenebilmekte idi.
İlk dönemlerde alınan görüntü yaklaşık 30 dakika sonra 3 boyutlu resim haline getirilebiliyordu. Bu süre giderek kısaltılmış ve önce 3 dakika, sonra 10-15 saniyeye gerilemişti. 3 boyutlu ile doktor incelemek istediği dokunun önce bir nevi fotoğrafını çekiyor, daha sonra bilgisayar üzerindeki düğmeler ile oynayarak, yukarı – aşağı veya sağa – sola döndürülerek cismi inceliyordu. 4 boyutlu cihazlarda ise çekim sırasında (real time) 3 boyutlu resim elde etmeye başlanıldı. Bir başka deyişle, anne karnındaki bebeğin 3 boyutlu görüntüsünü hareket halindeyken fotoğraf gibi görüntüleyip kaydedilmesi olanağı başlamıştır. En yeni jenerasyon olan bu cihazla, son yapılan çalışmalarda fetus sağlığı ile ilgili olarak MR’dan farksız bilgi vermesiyle teşhiste yeni bir dönem açılmış oldu. En son çıkan software’ler aracılığı ile çok kısa bir süre (2-3 dakika gibi) fetusun 3 boyutlu resimleri alınarak, bunları disket veya CD’ye aktarıp, hasta evine gittikten sonra görüntüsünü çeşitli yönlerde çevirerek uzun süre incelenmesi ve bilginin saklanması mümkün olmaktadır. Bu sayede inceleme süresi çok kısaltılmış olup, belki de ultrason dalgalarının zararından korkan annelere bir iyilik sağlanmış olabilir. Bilimsel olarak, ultrason dalgaları insan kulağının duyamayacağı ses dalgalarıdır, bunlar karın yüzeyinden vücuda gönderilip, çarptıkları organlardan geri dönerler, döndüklerindeki sinyalleri bilgisayar ortamından geçirilerek ekrana görüntü olarak verilirler. Bir inceleme ortalama 30 dakika sürer ve bugüne kadar ultrasonun vücuda veya gelişmekte olan fetusa herhangi bir zararı ispat edilmiş değildir.
4 boyutlu ultrasonografide cihaz inceleme sırasında çektiği fotoğrafları anında birleştirir ve hareketli görüntü olarak ekrana yansıtır.
4 boyutlu ultrasonografinin en önemli dezavantajı inceleme sırasında fetusun incelenecek dokusunun önünde herhangi bir engel (örneğin plesanta, kordon, el, kol) olmaması, suyunun yeterli olması ve yüzünün öne dönük olması gerekmesidir. Bu şartlar oluşmazsa aynı fotoğrafı çekilen cismin hareketi sırasında fotoğraf çekilirse görüntüde oluşan kayma gibi veya bazı uzuvları eksikmiş gibi görünmesi veya eğri görünmesi gibi görüntüler oluşabilir. Özellikle fetusun görüntülenmeye çalışıldığı sırada böylesi hilkat garibesi görüntüler anne adaylarını korkutabilmektedir.
Biz kliniğimizde bu cihazı kullanırken hamile hastalarımıza görüntülerin bazılarının böyle olabileceğini anlatarak incelemeye başlıyoruz.
Teknoloji ne olursa olsun, önemli olan onun iyi kullanılmasıdır. Uzman bir perinataloğun veya ultrasoncunun yaptığı 2 boyutlu ultrason da çok değerli bilgiler vermektedir. Önemli olan yapan doktorun ne gördüğünü iyi yorumlayabilmesidir.
Bu nedenle 4 boyutlu ultrason yaptıramayan hamile bayanlarımızın da eksiklik hissetmemesi gerekir. Ayrıca oldukça pahalı olan bu cihazı her klinik bulunduramayabilir.
4 D (4 boyutlu) ultrasonun avantajları, klasik ultrasonografide izlenemeyen bazı yapısal bozuklukların daha iyi görülebilmesidir: Bunlar arasında
- Baş (kafa kemikleri),
- Yüz yapıları, dudak-damak yarıklarının incelenmesi,
- Kalp dokusu, damarları,
- Omurga,
- Kol, bacak ve parmakların incelenmesi,
- Bebek hareketlerinin gelişim hakkında bilgi vermesi,
- Ultrason eşliğinde yapılan biopsilerde hareketin her planda gözlenebilmesi, amniosentez iğnesinin fetusa olan uzaklığının daha iyi belirlenmesi,
- Çoğul gebelikleri incelenmesi,
- Fetal anomalilerin tayini,
- Rahim anormallikleri,
- Plasenta anormallikleri,
- Rahim myomları, polipleri,
- Yumurtalık tümörleri,
- Fetus, anne ve plasentaya ait damar yapılarının incelenmesi,
- Hamileliğin 3. ayında yapılan mongolizm taramasında bebeğin ense kalınlığının daha da iyi görülmesi sayılabilir.
Bu teknolojinin en önemli yararlarında birisi de, anne-baba adaylarının doğacak çocuklarının henüz çok çok küçükken görüntüsüne alışmaları ve doğumda olacak şaşkınlıklarının ciddi biçimde azaldığının belirlenmesidir. Bu konuda yapılan bilimsel çalışmalarda anne adaylarının bebeklerine daha çok bağlandıkları ve psikolojik olarak doğuma daha hazırlıklı oldukları yönünde rapor edilmektedir.
Bizim gözlemlerimiz sırasında 4 boyutlu ultrasonun anne adaylarınca çabuk benimsendiği ve doğacak bebeklerinin sağlıklı olacağına inandıklarından psikolojik olarak daha rahat olduklarını izledik.
Gelecekte en önemli ilerleme hareketli bir organ olan fetus kalbinin incelenmesinde olacağa benzemektedir. Bilimsel bir gerçek olarak, en iyi doktorların ellerinde bile normal ultrason cihazıyla fetusun kalbindeki anormalliklerin %30-40 kadarı anlaşılabiliyordu.
Son çalışmalarda 3 ve 4 boyutlu ultrasonografi sayesinde özellikle kalp yapısı ile ilgili bozuklukların tanınmasında ciddi ilerleme kaydedilmekte olduğu bildirilmiştir.
Bu teknoloji sayesinde eğitimli ve tecrübeli hekimlerin elinde kendilerine son derece büyük sorumluluk getiren fetus sağlığı ile ilgili yeni ve keşfedilmeye açık bir süreç başlamış oldu. Yine de önemli olan insan faktörüdür: yaptığı genetik ultrason sonucu raporuna NORMAL FETUS imzası atan hekim en ileri teknoloji kullansa bile yine de 2 kere düşünecektir.
Bu teknolojiyi uygulayacak hekimin yeterli bilgi, sabır ve tecrübesi olmalıdır, aksi durumda Ferrari bir aracın Murat 124 gibi kullanılması durumu ortaya çıkacaktır.